Kıskançlık, başkasında varolan herhangi birşeyin kendisinde olmamasından kaynaklanan, insanı çoğu zaman farkında olmadığı bir tahribata sürükleyen bir durumdur. Kıskançlık duyan insan, bir başka insanda gördüğü güzellikten, başarıdan, nimetten ötürü mutlu olmak yerine, bundan mutsuzluk ve sıkıntı duyar. Bu durum kendisini hırslandırır, öyle ki içinde yaşadığı bu hoşnutsuzluk onu karşısındaki kişiye zarar verme istediğine kadar götürür. Kıskançlığı makul kabul etmeyen ama içten içe bu duyguyu taşıyan insanlar da vardır ki, bunlar bu ahlakı savunmasalar da, nefislerine uyarlar. Bunlar nefislerinin bu yöndeki telkinlerine kapılıp, kendilerince bu durumlarına haklı gerekçeler göstererek aslında kendilerini kandırırlar.
Oysa, kıskançlık Kuran ahlakına uygun bir tavır değildir, gıpta etmek ayrı, kıskançlık ayrı şeylerdir. Allah din ahlakını yakından tanıyan insana, doğruyu ve yanlışı ayırt edebilecek bir furkan, anlayış verir. Yüce Rabbimiz’in bizlere indirdiği Kuran’da , hangi tavrımızın kıskançlıktan, hangisinin meşru isteklerimizden kaynaklandığı dahi bize bildirilmiştir.
İnsan, her türlü nimetin Rabbimiz’in dünya hayatındaki imtihanımızın bir gereği olarak bize verildiğini kavradığında, sahip olduğu nimetler için şükreder. Samimi insan, huzurla hayatına devam ederken, bu ahlaka sahip insanlar kendilerine verilen nimetlerle yetinmeyip, mutlu olmayıp sürekli bir sıkıntı ve mutsuzluk yaşarlar. Böyle bir ahlaka sahip olan kişi, kendisine mal, mülk, başarı hangi güzellikler verilirse verilsin, daima kendisinde olmayanı düşünerek azap içerisinde olur. Bu ruh hali huzursuzluk, saldırganlık, alay etme, kınama,zarar verme gibi kötü ve olumsuz duygularla bütünleşerek dışarıya yansır. Oysa Kuran’da Yüce Rabbimizin de buyurduğu gibi ‘Nefisler ise 'kıskançlığa ve bencil tutkulara' hazır (elverişli) kılınmıştır.' (Nisa Suresi-128 )’ Güzel ahlak sahibi insan, kendisine verilen veya azaltılan nimetlerin imtihan gereği olduğunu düşünüp, bu olumuz telkinden kurtularak, denendiğinin farkına varmalı ve buna göre hareket etmelidir. Rabbimiz hangi kulunun sabredeceğini, şükredici olacağını, güzel ahlak göstereceğini hangi kulunun ise hırsına, bencil tutkularına yenik düşeceğini böylelikle ortaya çıkartmaktadır.
Güzel ahlaka sahip insan, Müslüman kardeşinde bir hata gördüğünde, ondaki eksiklikleri tamamlamaya çalışır. Bunu yaparken, hiçbir zaman rekabet, kıskançlık hissine kapılmamalıdır, kötü ahlak özellikleri göstererek imalı sözler söylemekten, nezaketten, öfkeden, karşı tarafta burukluk meydana getirecek davranışlardan, yapmacık hallerden, sinsilikten kaçınmalıdır. Karşısındaki Müslüman kardeşi için dua etmeli, şevkatle , sevgiyle yaklaşmalıdır. Bu durumu kendisinde hissettiği kıskançlıkla, aleyhte kullanıp acze düşmemelidir. Aynı şekilde Müslüman kardeşinde güzel bir ahlak gördüğünde, Rabbimiz’in nimetlerinin onda tecellisini farkettiğinde, kıskançlık hissetmek yerine, ancak gıpta etmeli, kendisinde de bulunması için Allah’a dua etmelidir.
Değerli İslam Alemi Bediüzzaman Said Nursi, Müslümanların birbirlerine karşısındaki kardeşlerinde bulunan üstün yönlerini iftihar etmek gerektiğini , asıl önemli olanın kardeşlik olduğunu bizlere hatırlatmıştır. “Kardeşlerinizin yeteneklerini şahıslarınızda ve üstünlüklerini kendinizde düşünüp, onların şerefleriyle şükrederek iftihar etmektir. Kendi nefsi hislerini unutup, kardeşlerinin yetenek ve hissiyatıyla fikren yaşamaktır. Zâten mesleğimizin esası kardeşliktir. Peder ile evlâd, şeyh ile mürid arasındaki vasıta değildir. Belki hakiki kardeşlik vasıtalarıdır. Olsa olsa bir üstadlık ortaya girer. Mesleğimiz "Samimi dostluk ve kardeşlik" olduğu için, meşrebimiz (ahlakımız) "samimi dostluk ve kardeşlik"tir. Samimi dostluk ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en iyiliksever kardeş olmayı gerektirir.” (Ramuz El-Ehadis, (Hadisler Deryasi), Musannif: Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi (k.s), Mütercim: Abdülaziz Bekkine (k.s), Gonca Yayınevi, 263-325. Risale-i Nur Külliyatı, Lemalar, s.162)
Sibel Aydın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder